Günümüz şartlarında, teknoloji ve hızlı tüketim, birçok alanı etkilemiş, değiştirmiş ya da farklı kimliklere sokmuş olsa da, aşk her dönemde yerini ve aynılığını korumuştur. Aşk, hasret, ayrılık, her daim aynı şiddetle yaşanmıştır.
Gerçek aşk, yıl ister 1550 olsun, ister 2150, insanın yüreğini kanırtan ve kuvvetini hiç eksiltmeden devam ettiren bir duygudur. Birazdan okuyacağınız mektup, belki hitap şekli değiştirilerek önüne çıkartılsaydı, şu devirde yazılmamış olacağı aklınıza gelmezdi. Tarihi tam olarak belli olmasa da, çok eski olmayan bu mektupta kendinize yakın duygular bulacağınızı düşünüyorum:
'İki gözüm efendim,
Bir gece daha sabaha varmakta, bitti karanlığı dünün. Yeni bir gün, içinde yeni duygularla geliyor. Siz şimdi neredesiniz?
Bu gece de diğerlerinden çok farklı geçmedi. Yine oyaladım kendimi yokluğunuza sığınıp. Musikiye verdim kendimi, uzun uzun dinledim, fal tuttum aralarında, ilk defa tuttu. Sanki gönlümden geçeni duydular, 'Ey çerhi sitemger, dili nalana dokunma' çıktı bahtıma. Bir de 'çeşmi-siyah' geldi arkasından, gözlerim doldu.
Sol yanım efendim, boynu bükük, yaralı kuş gibi kaldım şu evin içinde. Özlemeyi bile eskittim. Allahtan, eskiden kalma bir resminiz var elimde. İnsanın beynindeki fotoğraflar da albümlerdekiler gibi silikleşiyor git gide. Öyle korktum ki, ya bir daha yüzünüzü hatırlayamazsam, ya hiç gözleriniz gelmezse gözlerimin önüne diye.
Canım efendim, ne yapsam boşluğunuz dolmuyor. Nelerle avunduğumu bilseydiniz, gülerdiniz. Zaman bir türlü geçmek bilmiyor. Hani mahpushanede çeltik atarlar ya, biraz öyle hissediyorum bu gece kendimi. Sizin olmadığınız saatlerde hiçbir şey ruhumdaki fırtınayı dindirmiyor. Göğsümün üstüne bir yılan çöreklenmiş sanki, yokluğunuzla geçen her saniyede kalbimi sokuyor. Bu aşk öyle büyüdü ki, beni bile aşıyor. Hasretinizle geçen bu vakitleri, yaşamadım sayıyorum.
Kalbimin sahibi efendim, arada bir gelen haberleriniz de olmasa, akıl sağlığımı koruyamam zannediyorum. Vuslat ne vakit olacak? Geleceğiniz günün hayali ile gönlümü avutuyorum. Biçare, onun da bana itiraz edecek takati kalmadı. Yemeden, içmeden kesildim. Etrafta hakkımda konuşuyorlarmış, kulağıma geliyor. Sizin bir daha dönmeyeceğinizi söylüyorlarmış. Eğer elimde mektuplarınız olmasaydı, belki ben de kanardım onlara; ancak size ve aşkımıza olan güvenimle ayakta duruyorum. Özlemek ama sadece sizi özlemek bu kadar güzel olabilir. Aşkımızın tarihinde siyah harflerle yazılacak bu hasret zamanlarında, yüreğimi her gün sizin sevdanızla tekrar dolduruyorum.
Gözümü açtığım anda aklıma ilk siz gelmezseniz, büyüsünün bozulacağından, beni unutacağınızdan endişe ediyorum. Elbette, bunlar vesveseden öteye hisler değildir. Siz, beni düşünmeyin. Yokluğunuzdan başka bir derdim yok, şükürler olsun. Sağlığınıza dikkat edin. Biraz o konularda temkinli olmadığınızı bildiğimden endişe ediyorum. Beni habersiz bırakmayınız canım efendim….'
İşte, bir kadının dilinden kaleme dökülen, kirlenmemiş, saf bir aşkın yazılışı böyledir. Şimdi, kendinizi bu kadının yerine koyun. Eğer bu büyük hasreti çeken siz olsaydınız, aşağı yukarı aynı duyguları anlatmaz mıydınız? Aşk, dünya var olduğu sürece aramızda dolaşmaya devam edecek, yok etmek isteyenlere rağmen…..
0 yorum:
Yorum Gönder